27 Şubat 2012 Pazartesi

AŞK ...

Aşk yaptığın hatalatrın bedeli olur çıkar karşına kimi zaman.Der ki sana ; '' kuşan zırhını geç karşıma ey fani,yenildiğini gözlerimle görmek isterim ''.Bir de üzerine kahkahalar atmaz mı ? Evet,evet atar da o şen kahkahasını kulaklar sağır olur,göz açamazsın.İner ya o perde gözlere;doğru ile yanlış,kurallar ile boşvermişlikler görünmez gözlere.
Şimdi sen,bu yazıyı okuyup kendini kelimelerimin arasında bulmaya çalışan bir zaman aşık,şu anda aşık,her zaman aşık,hiç bir zaman aşık olmayan sen,aşkın tarifini yapabilir misin ? Sen zorlanma.Onu da ben yaparım. Ben nazlı olunca kaybeden,kolay kız olunca da kaybeden,ilk günden numaramı veremem deyip zoru oynayan,küçük bir gülümsemeyle numarasını verdiğinde de kaybeden o bahtsız bedevi.Çölde kutup ayısına rastlayan ve onun kutup ayısı olduğunu anlamayıp deve sanan o egzotik beyinli,hayalperest çaresiz. Ben senin için en uygun tarifi yapabilirim;Aşk istiridye kabuğunun (Hollanda sanatında istiridye kabuğu kırılganlığıyla dünyasal zevkleri sembol eder ) içindeki inciyi,o kabuğu kırmadan alabilmenin zevkidir.Ancak
 inci değildir aşk.Aşk;istiridye kabuğudur.İnciyi görünce köşeye attığınız o kırılgan şeydir.Çünkü aşk hiç ummadık birine , umulmayan bir anda ve alışılmışın dışında duyulan duygudur. İnci'nin yerine istiridye kabuğunu seçmek,incinin parıltısının gölgesindeki,kendi ışığındaki o kırılgan şeydir.
Aşk evet , birşeydi.. Aşk var-dı,mış ..

P.S: 5 dakika içinde,anlık duygu patlamasının sonucudur.Saygılarımla ...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Beden Kirliliği

İnsanların ruhlarıyla arkadaşlık ederdi Tanrıça. Bedenlerinin kirliliğini görür,tokalaşmaktan bile çekinirdi.Bulaşamaz bilirdi.O Tanrıçaydı.Onu ne kirletebilirdi ki ? O sadece kendisini başından doğuran babası,tanrıların tanrısı Zeus'a hesap verirdi. Başkası hangi hakla ona hesap sorardı ? Gene de korkardı işte,öyle çok korkardı bir çocuğun annesini pazarda kaybedişinin korkusu gibi.
Ruhunun temiz olduğunu bildiği herkese günahlarını affettirecek formüller bulurdu.Bir kaç iyi dilek sunardı onlara.Son bir pişmanlık hakkı.İdam halinde mahkuma sorulan son isteği sorusunun ciddiyeti ve önemi ile yapardı ki bunu,bir daha aynı hata işlenmesin.Üç kere şans verir,dördüncüsünde ise hep insanoğlunun şu trajedisini görür '' en dibe batmadan,en yükseğe çıkamazsın '', bu sebeple affederdi gene.onları Tanrıça.Neydi peki beden kirliliği ? Bakireliğine önemiyle nam salmış bir Tanrıça,herhalde bu kirliliği birileriyle cinsel münasebete girmek olarak değerlendirirdi.Herkes ondan bunu beklerdi.O ise herkesi yanıltmıştı.O'na göre beden kirliliği hırsızlıktı.Başkalarının hayatlarını çalmaktı.Yalan söyleyerek,iyi niyetleri çalmak.Hırslarıyla,bir başkasının başarısını çalmak.Kötü sözle,gururlarını çalmak ...Sen hırsız isen,geri dönüşü olmayan bir yola girmişsindir.Ne geri dönebilir,ne de Athena sana yardım edebilirdi.
Böyle bir kız olan Semara,büyük bir evin,portakal kokan bahçesinde her gün nakış yapardı. Birbirinden güzel kıyafetler diken Semara,yöre halkı tarafından genç bir yetenek olarak görülür,daha 17'sindeki kıza övgülerde bulunulur,bol bol paralar veririlirdi.Sarı saçları,portakalların ışığı ile parlar , bir altın ışıltısı kazanırdı.Teninin beyazlığı,iğneyi zarif parmağına kaza ile batırışında kan rengi ile beraber daha da beyaz gözükürdü. Hizmetçiler bir telaş içinde temizlerken,o ise kendi yapmış olduğu hatayı,hizmetçilerine,güneşe,gökyüzüne ve hatta onu kıskandığını düşündüğü  ve işlerinin ters gitmesine sebep olarak Athena'yaı görür ve ona lanetler yağdırırdı.Olympos'tan duyulan bu çığlıklar,güneş tanrısı Helios,gökyüzünü tutmakla görevli Tanrı Atlas ve Athena'yı kızdırmıştı. Bu üç tanrı Semara'nın daha önce 3 erkekle beraber olduğunu,yetenekleri yüzünden affedildiğini biliyorlardı.Bedeni kirlenmiş kıza küfürler yağdırdı Atlas ve Helios.Athena susturdu onları,Zeus'un Hera'yı defalarca aldattığını,Aphrodite'nin aksak kocası Hephaestus'u Ares ile nasıl aldattığını hatırlattı. Haddini aşmıştı Athena besbelli ama haksızlığın karşısında duramazdı.Bunu kendisine küfür eden Semara için bile yapardı.
Olympos'tan yaşlı ve zengin bir kadın kılığında indi Athena.Semara'nın portakal kokulu bahçesinde olduğunu gördü ve kızın hala elinin kanaması yüzünden ettiği küfürleri duydu.Onun yanına giderek,ondan siyah bir kaftan istediğini söyledi.Altın defne işlemeli ve kaftanın sağ tarafında bir isim yazmasını da ekledi.Kız huysuz bir şekilde kabul etti ancak ismin ne olduğunu sormayı unutmuştu.Aynı huysuzlukla sordu ona : ''isim olarak ne yazacağım yaşlı kadın,onu da söyle'' .Yaşlı kadın kılığındaki Athena,arkasını dönüp ''Athena'' dedi.Demesiyle bir ışık patlaması ile,zırhıyla karşısında duran güzel Athena'yı gören kız,yaptığı 3 günahı hatırlayarak af dilemeye başladı. Yalvarışları Athena'nın yüzünde tek bir vicdan görüntüsü oluşturmamıştı.-''Daha suçunu bile bilmiyorsun sen,yaptığın o 3 hata seni sen yaptı kızım.Senin ağlamalarını duyduk,affettik.Pişmanlığın bir de güzel yeteneğinle birleşince senin yaşaman gerektiğine karar verdik.Lakin sen bedenini hırsızlıkla kirlettin.Yaptığın hakaretler hizmetçilerinin gururunu,ailenin neşesini nicedir çalıyordu.Tanrı'lara küfür etmen ise hırsızlığın en büyüğüydü'' dedi. Tek bir laf söyleyemeyen Semara cezasını bir an önce görülmesini diledi.Gözlerini kapadı ve Athena onu ömür boyu hiç ipi bitmeyen ve dilediği rengi ve kumaşı sunabilecek bir nakış makinasına çevirdi...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Sorular ve cevapları.

... Nasılsın ?
Resim yazısı ekle

Gittiğin günden beri tam 8 kilo verdim ve bunu çok kısa bir zamanda yaptım.Yemem-içmem değişti.''Daha sağlıklı besleniyorum'' adı altında kendime cezalar verdim.Sigaraya başladım.Öyle içli içtim ki,elime yakışmamasını umursamadım.Ayna karşısında dumanı içime çektiğim zamanlarda gözlerimi bir an olsun kapattım.Açtığımda yaşlı gözlerim , aynanın karşısında bambaşka bir insanı gördü... Ve ben o bambaşka insanı o an için sevmiştim.O kişi acılarımı bana unutturacaktı.Daha vurdum duymaz,daha eğlenceli ve benden çok daha az sınırları olan biriydi.Onu aynanın içinden aldım ve kendi benliğime koydum.İkinci bir sosyal hesap gibi,onu yaşattım içimde.Her eğlencemde ve her (kendime göre) hatalarımda,eylemi gerçekleştirdikten,çok uzun değil sadece bir kaç dakika sonra çıkarttım o kişiyi ve sadece kendimle baş başa kalıp ağladım.Ağladıkça dökülürsün sandım.
Şanssızdım..Her talihsizliğimde senin adını anarak ağladım ; '' Senin yüzünden ... Sen olsan bunlar yaşanmayacaktı '' hıçkırıklarımın arasında çıkan yarım yamalak cümlelerdi.
Acımı yaşamamak,yaşamayacağım anlamına gelmiyordu maalesef.Bunu anladığımda elimde bir yığın çıkarılan ders,bir çok gereksiz anı,kaybedilen ve kazanılan insanlar,başka bir çevre ve kurulmuş bir yığın cümle vardı.Hepsini toparlayıp bir ben yapmak,beni ben gibi hissettirmeyecekti.Bende önce aynadaki yansımamdan kurtuldum.Daha sonra anılardan,her türlü insandan ve senden sonra hatırladıkça yüzümü buruşturan her türlü mahluktan.
Şimdi ben 17 yaşımdaki,beni tanıdığın ilk halimdeyim.Tek fark senin ''Nasılsın?'' soruna ; '' iyiyim.. '' diyemeyecek kadar derslerimi almış bir  17 yaştayım.   

13 Şubat 2012 Pazartesi

Seçtiğim Kadın Sensin...

Resim yazısı ekle

Yaptığın hataların yanlışlığına inanıp,yanlışlığın içindeki tek bir çekirdek tanesi büyüklüğündeki doğruyu aramak,ah ne kadar zor,ah ne kadar meşakkatli. Öyle bir durum onda ki de.O kim mi ? Kendini Tanriça sanan bir şizofren,ya da içindeki asil Tanrıçayla konuşan bir gezgin.Hiç biri de olmayabilir.İnanın fark etmez..
Hayatında bir kadın varsa erkeğin,saygıyla önünden geçerdi. Kan bağsız bir kardeş içgüdüsü oluşurdu onda.En çok da bundan korkardı ya,bir erkek arkadaşının kız arkadaşının onu kıskanması.. Ah ne acizce,ah ne egosu yerlerde durumdur o.Ancak bu iki ruh haline üzülmez de o,kendisinin düştüğü o yegane duruma üzülürdü.Neyse ki bu yaşına kadar başcağızına gelmedi böylesine bir durum.Naralar atar,öğütler verirdi.Ah çok biliyorsun sen değil mi ? Utanmasa bir de makale yazacaktı kadın-erkek ilişkileri üzerine.O kadar güveniyordu kendine.. Günlerden bir gün o kendine güvenen Tanrıça,gittiği muhteşem bir yerde aslında hiç de aşık olmayacağı türden birine aşık olur.Rivayetlere göre bu Tanrıça,oraya giderken de yeminler etmiş,aşka tövbeler etmiştir.Eros'ları kendisine küstürmüş,bu durumdan da bir gram vicdan azabı çekmemiştir.Bizim Eros'lar boş durmaz.Takılır gene bu Tanrıça'nın peşine.Aşık ederler onu,o esmere.-Daha doğrusu Eros'lar gelip anlatırlar daha sonra durumu.Durum apaçık şöyledir;esmer ölümlü tutulmuştur önce Tanrıça'ya.- Gel zaman git zaman,esmer hayatında bir kadın olduğunu söyler.Durum ölümlü içinde oldukça karışıktır.O daha önce hiç böyle olmamıştır.Bulunduğu durum ve duyguların geçici mi kalıcı mı olduğunu test etmek ister ve Tanrıça nereye gitse,ölümlü onu kovalar.Tanrıça kaçıp defne ağacı da olmak isterken içinde bulunduğu durumun memnuniyetsizliğinden kaçamaz,gidemez hiç bir yere.Yardım edemezdi kimse ona. Tek kurtuluşu,ölümlünün bir kaç zaman sonra aklını bulandıran sorulardan arınmış düşünceleriyle geldiğinde söylediklerinin doğru olmasıydı.Söyledikleri tam olarak şuydu; '' Sen benim bu dünya da tanıdığım en özel insansın.Mühürlenmek böyle bir şeydir,İnan bana,seçtiğim kadın sensin .. '' Seçilen biri olmak her ne kadar gurur kırıcı olsa da , olumsuzlukların hiç birini görmek istemez.Mutludur Tanrıça çünkü.. Bozmak istemez bu durumu.Aşkın her zerresini hissetmek ister.Sevdiği adam ile ambrosia içip,aşkın keyfini çıkarmak ve huzurdur tek istediği. 
Peki bu hikayenin sonu ne mi olmuştur ? Tanrıça bırakmıştır kalemi kağıdı,derin bir uykuya dalmıştır.Ölümlü gelip hikayeyi kaldığı yerden devam ettirirse ancak uyanacaktır.
Bir kadının aşkı için değil oturduğu yerden kalkmak,ölümsüzlüğünden bile vazgeçebiliceği bir hikaye okudunuz.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Kurbağa Prens

İki kere ikinin dört etme netliği gibidir hayatımızdaki bazı netlikler. Ya vardır ya da yoktur.Sessizce kaybolan bir eşyayı ararsınız önce.Yok olacağına inanamazsınız ve kesin bir yerlerdedir o.Bir zaman sonra bakarsınız ki ne o eşyanız ortada ne de kaybolmadığına dair inancınız.O yüzden ilk anda gördüğünüz hissiyat ya da apaçık doğru ne ise onun peşinden gidin.Daha sonra edineceğiniz izlenimler sizi yanıltacaktır.
Kurbağa'nın içinde gördüğümüz prens,prensin içinde gördüğümüz kurbağa.Tanımakla anlasaydık karşımızdakini 'sen nasıl bir adamsın/kadınsın,seni tanıyamamışım,gözlerim yeni açıldı  ' vb cümlelere kulak aşinalığımız olur muydu hiç ?