15 Mart 2012 Perşembe

''Gün'' Doğumu

Sabahti daha.Günün en soğuk saatlerinden bir kaç saat sonraydı.Gün'ün tüm gece beklediği saatlerdi.. Ben ise Gün kadar istekli değildim.Gün'ün ısrarcı ve bencil tavrı beni çileden çıkartmaya başlamıştı.Hep Gün'ün istediğinin olması,gecenin karanlığında örtülen ayıpların,yastığa dökülen yaşların,yaştan değil de ''aşktan'' şişmiş gözlerin dün ışığına çıkmasına sebebiyet veriyordu.Tüm gece sabahı düşündüm.Gün'ün beklediği o anı nasıl engelleyebilirim diye düşündüm durdum.İlk olarak takvimi yakmak geldi aklıma.Her takvim yaprağını teker teker yakarsam eğer,Gün hep şu anda;yani gecede kalırdı.Hayal dünyama uyan bu eylemi gerçekleştirmekten büyük bir zevk almıştım.Zevkim,bu işlemi yaparken harcadığım bir buçuk saatlik zamanı görüp,hala yelkovanla akrebin hareket ettiğini görmemle,yerini telaş ve endişeye bıraktı.
Gün bir saat sonra ağaracaktı.Siyah gökyüzü grileşmeye ve kasvetini göstermeye başlamıştı bile.Bir şey daha yapılmalıydı.Yapılacak bir şeyler muhakkak olmalıydı...
Diyabetik göz hastasıydım.Gözlerimin şeker yüzünden bir gün göremeyeceğini biliyor,son zamanlarda da daha az gördüğümün farkındaydım.Deli gibi şekerimi yükseltecek yiyecekler yedim ve görmemeyi diledim..Yalvardım.Tam kırk beş dakika kalmıştı..Acele etmeliydi dileğimi gerçekleştirecek olan.Bir mucize oldu ve artık görmüyordum.Kendimi tokatlamaya başladım.Bu olayın gerçekliğine inanamıyordum.Artık kör olduğuma kesin karar verdiğimde ise kahkahalarım evimin her odasına doldu.Ancak atladığım bir şey vardı;evim Gün'ün aydınlanmasıyla ışık dolacağı gibi ısınacaktı da.Bu olamazdı..Küvetimi doldurdum.İçine buz dolabımda ki tüm buzları attım.Soyundum ve tek bir tereddüt barındırmadan içimde,küvetin içine girip;buzların arasına daldım.Artık hem kör hem de soğuktum...
Ne Gün'ün doğumu umurumdaydı ne de Gün , her gün kendi istediğini yapacak diye hepimizi mahkum ettiği zamana kızgınlığım vardı.O an yanıma bir melek geldi ve bana;''Artık dur !'' dedi.''Öldüğün gecenin sabahında evlenecektin.O gece şeker hastalığın yüzünden içtiğin ilaçları,mutluluğunun vermiş olduğu sarhoşlukla unuttun ve fazla sayıda alkol aldın.Seni uyaranlara ise kulak asmadın... '' O bunları söylerken sanki bir tekerleme okurmuşcasına pratik ve sabırlı gözüküyordu.Benim bir şey dememe izin vermeyecek bir şekilde hızlı ve akıcı konuşmasına benim şaşkın bakışlarım altında devam etti : '' Aldığın alkol yüzünden gece yatağına girdiğinde kalbini sıkışmaya,kolun uyuşmaya başlamıştı.Heyecandan sandın.Fakat değildi.Gelinliğini son bir kez prova etmek için bir hevesle kalktığında ise kalp krizi geçirdin.Sabah senin senin soğuk vücudunla karşılaştılar.Ruhun hala o odadaydı.Onlar senin cansız bedeninin etrafında feryat ederken ruhun onlara ; ben ölmedim ! Beni görmüyor musunuz ? ! , diye yalvarıyordu.'' Melek bu cümleden sonra bir iç geçirdi.Kelimeleri yavaşlamaya ve daha demin gösterdiği azarlar tarzın yerini acımaya bırakmıştı.; '' Kabullen artık.Her Gün aydınlandığında aynı manzarayı görecek,aynı acıyı yaşayacaksın.Senin de cezan bu.Yapma artık.Bak,beni görebiliyorsun bile.Sıcaklığımı hissedebiliyorsun.Bütün çaban boşuna.Kalk küçüğüm,cezanın bitmesi için çık oradan... ''
Melek bana hiç de yabancı değildi.Bunları bana her gün anlatıyor, ben ise her gün bu anlatılanların imkansızlığını düşünüp o konuşmaları zihnimden siliyordum.
Aslında ben gerçekten ölmüştüm ve Gün hala doğuyordu ....